28 Kasım 2015 Cumartesi

'Devlet' diktası AKİT Gazetesi (Baş Manşet), İsmail UĞUR (Ankara Bölge Tem)

'Devlet' diktası
AKİT GAZETESİ (BAŞ MANŞET)  
Anayasal zorunluluk gereği seçim hükümetinde Başbakan Yardımcılığı görevini kabul eden Tuğrul Türkeş, dün MHP parti yönetimi tarafından partiden ihraç edildi. MHP’nin kurucusu Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş’in MHP’den ihracını değerlendiren Ülkücüler, “Türkeş’in ihraç edilmesinin MHP’nin intiharıdır” dediler.
İSMAİL UĞUR / ANKARA  
Anayasal zorunluluk gereği seçim hükümetinde Başbakan Yardımcılığı görevini kabul eden Tuğrul Türkeş, dün MHP parti yönetimi tarafından partiden ihraç edildi. MHP’nin kurucusu Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş’in MHP’den ihracını değerlendiren Ülkücüler, Türkeş’in ihraç edilmesinin MHP’nin intiharı anlamına geldiğini söylediler.
TÜRKEŞ’İN İHRACI MHP’NİN İNTİHARIDIR
Yeni Akit’e konuşan Ülkü Ocakları eski başkanlarından Sıddık Demir, “Tuğrul Bey’in sorumlu tavrını yürekten destekliyoruz. Devlet adamı olmak sorumluluk gerektirir. Sağlıklı düşünen milliyetçi insanların Türkeş’in yanında olduğuna inanıyorum. Bahçeli’nin amacı MHP’yi iktidar yapmamaktır. Sayın Türkeş bu oyunu bozmuştur. Biz bunda hayırlar görüyoruz. Ülkücülerin şerle işi olmaz. Sayın Türkeş’in partiden ihracı Ülkücülüğe yakışan bir tavır değildir. Bu durum MHP’ye oy kaybettirir. Aşırı partizanlık MHP yönetimini kör ediyor. Türkeş’in ihracı MHP’nin intiharıdır” dedi.
HDP İLE YAN YANADÜŞTÜLER
Aklıselim Ülkücüler Derneği Başkanı Hasan İlter, Türkeş’in MHP’den ihraç edilmesini değerlendirirken, “Başbuğ Türkeş’in adını partiden sildiler. MHP bu girişimiyle kendini inkar etmiştir. Sayın Bahçeli bu girişimiyle, en zor zamanlarda bu ülkede sorumluluk alan ve millet adına mücadele veren Ülkücü geleneği bitiren adam olarak tarihe geçecektir. Devlet Bahçeli kendisine güveniyorsa eğer Sayın Türkeş’in kurultay çağrısına cevap versin. Şayet kurultay yapılmazsa, 1 Kasım seçim sonuçları MHP yönetiminin karnesi olacaktır” ifadelerini kullandı.
HDP’yi bahane ederek koalisyon kurma sürecinde her formüle kapılarını kapatan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve MHP yönetiminin, Meclis’teki  yemin töreninde HDP ile aynı safta yer aldığına da dikkat çeken İlter, “Bunlar eğer tavırlarında samimi olsalar o gün HDP ile aynı yönde el kaldırmazlardı. Varlığını bir terör partisi ile olan zıtlığına bağlayan bir milliyetçi hareketin geleceği karanlıktır. Siz hem teröre karşıymış gibi tavır alacaksınız hem de terörün sonuçlarından çıkar sağlamaya çalışacaksınız. Böyle milliyetçilik, böyle Ülkücülük olur mu? Nitekim bu yanlış politikaların neticesini 1 Kasım seçimlerinde görecekler. Ülkücü camia mevcut MHP yönetimine gereken dersi verecektir” dedi.

AFŞİNLİ DERDİÇOK, (Araştırma:Sıddık Demir) - Erdal Öztürk

AFŞİNLİ DERDİÇOK
                              (Araştırma:Sıddık Demir)                                                              ErdalÖztürk*
Halkın içinde yaşayan soylu, anlamlı dörtlükler vardır. Sahibi bilinmez, zamanla ya anonim olur ya da tanınmış bir başka halk şairine güzellikleri nedeniyle yakıştırılır. Oysa o dizeleri söyleyenler kanlarıyla canlarıyla içimizde, köyümüzde, yöremizde yaşamışlar dır.
Türkülerini, koşmalarını söylemişlerdir ve zaman tünelinde adları silinmiştir. Ancak söyledikleri bize ulaşmıştır. İşte, Afşinli Derdiçok mahlası ile söylemiş Türk aşık edebiyatının 1874-1937 yılları arasında yaşayan Ömer Lütfü Pişkin de bunlardan biri.
Onu, sabırlı bir araştırma ve titiz bir derleme sonucu gün ışığına çıkaran eğitimci-araştırmacı Sıddık Demir’i yürekten kutluyoruz. Derdiçok, bir yirminci yüzyıl Karaca oğlan’ı ve ondan geri kalır yanı yok.
Şiirlerinin tamamı 8’li, 11’li ve 14’lü hece ölçüsüyle söylenmiş koşma ve semai tarzında.
Prof. Dr. Şükrü Elçin’in tanımıyla “Şiir severlerin zevkle okuyacağı ve halk edebiyatı araştırıcılarının faydalanacağı bir eser.”
 Arif Nihat Asya Hoca;
 “Derdiçok, zamanının  en büyük halk şairiydi. Değeri, Dertliler, Gevheriler, hatta Karacaoğlanlar’la mukayese edilebilecek kadar yüksektir. Bu hükmü mesuliyetini kabul ederek veriyorum” diyecek kadar şairi beğenmiştir.
Prof. Dr. Fuat Köprülü, “Aşık edebiyatımızın asrımızdaki son değerli mümessillerinden sayılabilir” demiş bir yazısında.
 Sıddık Demir; Şairin, uzun bir çalışma sonucu elde ettiği 368 adet şiirini kitaba koymuş. Ayrıca, Derdiçok’un hayatı, kişiliği ile kaynakça ve mahalli sözcükleri de eklemiş. Şiirleri okuyunca saf ve bu toprakta yaşayan canım Türkçe’nin ihtişamına bir daha tanık oluyor insan.
Modern ve serbest yazan her şaire ilham olabilecek söyleyiş güzelliği, insanı, doğayı her zerresine kadar kavramış derinlemesine bir gözlem ve Anadolu aşığının insanı saran ve şaşırtan derinlikler ve yoğunluklar gizlenmiş, sinmiş şiirlerine Derdiçok’un.
Yaşadığı zamanın ve mekanın tanığı ve tanıtıcısı olmuş. Bize; Sinemasız, televizyonsuz zamanlardan;rengiyle, kokusuyla, insanıyla, doğasıyla belgesel bir miras bırakmış, yaşadığı Anadolu’nun küçük bir köşesinde…
                                   *(İlkyaz Edebiyat dergisi-sayı:14-Mart 1993) 

26 Kasım 2015 Perşembe

ULUSAL BASIN - YAYIN; MEDYA'DA (Araştırmacı - Yazar) SIDDIK DEMİR


















On İki Eylül ve Sıddık, Eyüp Şahan Ankara 26.9.2012

ŞAİR, EYÜP ŞAHAN
On İki Eylül
ve 
Sıddık 

Askerlerin emirleri,
Buldu Sıddık Demir’leri.
Törpüledi ömürleri,
On iki eylül dönemi.

Üç hilal dedi yürüdü,
Önünü buzul bürüdü.
Kızaklar çekip sürüdü,
On iki eylül dönemi.

Başını duvara vurdu,
Karpuzu Mevlâ korudu.
Sıddık’tan aklını sordu,
On iki eylül dönemi.

Öğretmendi oldu yazar,
Akıl gitti azar azar.
Abdesti altına bozar,
On iki eylül dönemi.

Bir sağdan bir soldan dedi,
Kenan hakkımızı yedi.
Cehenneme git ebedi,
On iki eylül dönemi.

Zindanları doldu taştı,
Düşünenin aklı şaştı.
İşkence dağları aştı,
On iki eylül dönemi.

Vatandaş kaldı arada,
Çoban sülo hep burada,
Eyüp var şimdi sırada,
On iki eylül dönemi.

Eyüp Şahan 
Ankara 26.9.2012



25 Kasım 2015 Çarşamba

Afşin Haber Merkezi yazarları (Araştırmacı - Yazar Sıddık DEMİR'in eserinden bahisle) Eshab-ı Kehf'i TRT'ye Anlattı.

Afşin Haber Merkezi yazarları (Sıddık DEMİR'in kaynak kitabı ve) Eshab-ı Kehf'i TRT'ye Anlattı
Haber ve Fotoğraflar:Halil Demir/Afşin Haber Merkez
Afşin Kent Konseyi Tarihi Araştırmalar Bölüm Başkanı Araştırmacı Yazar Mustafa KÖŞ, Şairlerimiz Osman Konak ve Erol Boyunduruk dün Afşin İlçesine Gelen TRT Kanalında Eshab-ı Kehf’i Külliyesini tanıttı.
Afşin Kent Konseyi Tarihi Araştırmalar Bölüm Başkanı Araştırmacı Yazar Mustafa KÖŞ Afşin’e gelen TRT televizyonuna Eshab-ı Kehf Külliyesini tanıttı. Afşin Kent Konseyi Tarihi Araştırmalar, Bölüm Başkanı Araştırmacı Yazar Mustafa KÖŞ TRT Haber  televizyonuna verdiği demeçte “Aladdin KEYKUBAT Selçuklu Sultanı Olur olmaz Selçuklu Meclis Başkanı Sadettin KONEVİ Hazretleri ile Kadı Sıracettin Hazretlerini huzura çağırır. Derki sizlerden Anadolu’da bulunan bütün Eshab-ı Kehf Mağaralarının bulunduğu şehirleri incelemenizi istiyorum. Kuran-ı Kerime uyan mağaranın yerini bulup rapor edin diye emir verir. 
Kadı Sıracettin Hazretleri İzmir Efes'te ve Tarsus'ta bulunan Mağarayı İnceler...
Kadı Sıracettin Hazretleri İzmir Efes'te ve Tarsus'ta bulunan Mağarayı İnceler, Selçuklu Meclis Başkanı Saddettin KONEVİ Hazretleri de Efsus ve Diyarbakır Lice'de bulunan mağaraları incelerler.İnceleme  tam bir ay sürer bir ay sonra Selçuklu Sultanı Alaaddin KEYKUBAT huzura Kadı Sıracettin ve Selçuklu Meclis Başkanı Saddettin Konevi Hazretlerini çağırır raporu ister Kadı Sıracettin efendi derki Sultanım ben İzmir Efes ve Tarsus'ta bulunan mağarayı inceledim Kuran-ı Kerimin bahsettiği mağarayı bulamadın der. Selçuklu Meclis Başkanı Sadettin Konevi Hazretleri derki Sultanım ben Efsus ve Lice'de bulunan mağaraları inceledim Kuran-ı Kerimin tarif ettiği Eshab-ı Kehf Mağarası Elbistan Sancağının batısında Rumun namı diyar Meşhur Efsus şehrinde olduğunu bu mağaranın Kuran-ı Kerimin tarif ettiği mağara olduğunu söyler. Selçuklu Sultanı Alaaddin KEYKUBAT Efsus-Afşin şehrine gelir bizzat kendiside inceler Kuran-ı Kerimin tarif ettiği mağaranın burası olduğunu tespit eder ve huzuruna Maraş Emiri Emir Nasirüddin Hasan'a buraya her mevsime uyacak bir külliye yapılmasını buyurur.” Dedi.
Kuran-ı Kerimin tarif ettiği Eshab-ı Kehf Mağarası
Afşin Kent Konseyi Tarihi Araştırmalar Bölüm Başkanı Mustafa KÖŞ TRT Kanalına yaptığı tanıtım da Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın Eshab-ı Kehf’e Vakıfların tahsis edilmesi için ferman gönderdiğini söyledi. Araştırmacı yazar Mustafa KÖŞ sözlerine şöyle devam etti. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğündeki belgelerle Maraş Vakıfları Dulkadirli ve Osmanlı Dönemi adlı kitabı yazan değerli hocalarım Yaşar BAŞ ve Rahmi TEKİN Afşin –Efsus şehrimizde bulunan Eshab-ı Kehf Külliyemize ait dört adet ferman ve belgelerle Eshab-ı Kehf’in Afşin’de olduğu bir kez daha arşiv belgeleri belgelenmiştir dedi.Ayrıca Yine Osmanlı Padişahlarının Afşin Eshab-ı Kehf Külliyesine göndermiş oldukları Fermanların asılarının Afşin Pınar önü Cami Emekli imamlarından Seyyid soyundan gelen Hasan POLAT hocamız tarafından özenle ve itina saklanmaktadır.
Değerli Hocam Sıddık Demir’in Yedi uyurlar –Seven Sleepers Şehzadenin Rüyası adlı kitabında belirttiği…
Köş, Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat ve Dulkadir-Zülkadir Beyi Alaüddevle Bozkurt Bey’in Eshab-ı Kehfe vakıflar tahsis ettiği ni gösteren Ferman Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünde saklanmaktadır… Değerli Hocam Sıddık Demir’in Yedi uyurlar –Seven Sleepers Şehzadenin Rüyası adlı kitabındada belirtiği gibi Eshab-ı Kehf’in Afşin’de olduğunu gösteren Selçuklu devlet Meclisinde Sultan Alaaddin Keykubat hemen yanı başında bulunan Maraş Emiri Nasirüddin Hasan’a Şeyhülislam Sadrettin Konevi’yle beraber huzura gelmesini emreder. Konevi’ye ; Efsus-Afşin ekibinin başkanı olması sebebiyle yörenin şartlarına uygun Cami , Ribat,Kervansaray ve medrese , Kümbet gibi asırlara seslenen eserlerin inşası için acilen ne gerekiyorsa yapılsın emrini verir. Gerekli çalışmalar yapılır. Yeteri kadar Devlet ödeneği ve teknik eleman ile bir grup ulema sınıfı, takip eden günlerde Maraş’a intikal ederek Efsus’a geçerler. Sultan Alaaddinin hemen yanı başındaki Tarsus’u bırakıp oldukça uzak olan Efsus ‘da ki mağarayı ihya etmesi için bunca zahmete girmesi ilmin kendine rehber almasına bir işarettir. Emir Nasirüddin Hasan’a zaviyenin yapılmasından daha çok yaşatılması için gereken Afşin-Efsus şehrinde bulunan “Atlas Yazısı” olarak bilinen vergilerin ve köy arazilerinin gelirlerinin ihtiyaç ve hizmet edenlere bundan böyle mütemadiyen verilmesi emrini verir. Ve dahi “ Pazar Vergisi “ olarak bilinen vergilerden müteşekkil gelirlerle hizmet verecek olanların hayatını idame için vakfiyeler oluşturulur. Elbistan Kasabasına bağlı bazı köyler ile Efsus-Afşin’deki Devlet arazileri ve yakın civar köylerdeki vergilerin toplanarak kurulacak olan vakıf la Ashab-ı Kehf külliyesine sonsuza kadar ihya olsun talimatıyla Emirliğe dönen Nasirüttun Hasan, kısa sürede gereğini yapar ve oluşturulan sistemin kalıcı olması için elinden geleni yapmıştır. Araştırmacı yazar Mustafa KÖŞ sözlerini şöyle bitirdi. Afşin (Efsus) Eshab-ı Kehf şehrinin Afşin olduğu bir kez daha belgelenmiştir dedi.
(>>>Haber ve Fotoğraflar:Halil Demir/Afşin Haber Merkezi, 14-8-2014)

20 Kasım 2015 Cuma

ASLAN DEĞİRMENCİOĞLU; GAZETECİ, "12 Eyül´ün zihniyet kodları kitaplaştı"

12 Eyül´ün zihniyet kodları kitaplaştı
ASLAN DEĞİRMENCİOĞLU
Çıra Yayınları´dan çıkan kitapta, Hüseyin Demir, Rıdvan Kaya, Tahir Hatipoğlu, Faik Tarımcıoğlu´nun da aralarında bulunduğu çok sayıda 12 Eylül mağduru ile mülakat yer alıyor ...
12 Eylül 1980´de Türkiye´nin bambaşka bir sabaha uyandığı belirtilen kitapta, bir gün önce patlayan silahları ve atılan sloganların yerini derin bir sessizliğin aldığı ifade ediliyor.
Değrimenci, kitabında, Türkiye´yi uzun yıllar ölü uykusuna yatıracak olan bu sessizliğin Mamak zindanı ve Diyarbakır Cezaevi´nde yapılan işkencelerde atıla çığlıkların bozduğunu ifade ediyor. Değirmenci, 12 Eylül´de Türkiye´nin baskınlar, aramalar, gözaltılar ve tutuklamalar derken Türkiye´nin adeta bir cadı kazanına çevrildiği belirtiliyor.
Kitabında Türkiye´de yıllardır herkesin cevabını aradığı, "Ne olmuştu da bir gün önce ülkede kan gövdeyi götürürken, bir gün sonra her şey süt liman hale gelmişti?" sorusunu yanıt arayan Değirmenci, aradığını bulmak için 12 Eylül´ü bizzat yaşayan kişilerle görüştü. 12 Eylül´ün bir proje olduğunu, en önemlisi bu projenin günümüze kadar uzanan izlerini sürdü. Kitabında, 12 Eylül darbesinin ardından ABD Başkanı Jimmy Carter´a telefon açan CIA Ankara Bürosu Şefi Paul Henze telefonda, "Bizim çocuklar başardı." dediği olaya da yer veren Aslan Değirmenci, "Paul Henze´in bahsettiği o çocuklar kimlerdi?" sorusunun da cevabını arıyor.
"IMF´nin dayattığı `24 Ocak kararlarının 12 Eylül darbesiyle nasıl bir ilişkisi vardı?, 12 Eylül ile amaçlanan neydi? Neden hayata geçirilmişti? AK Parti´nin iktidara gelişiyle yaşanan olayların 12 Eylül´e giden süreçle nasıl bir ilgisi var?" gibi pek çok sorunun cevabının da arayan kitapta, dün ile bugün arasındaki bağlantı şu cümlelerle kuruluyor: "Şiddet, terör, karşılıklı ajitasyonlar, grupların içine yerleştirilmiş ajanlar, Maraş, Çorum, Malatya, Elazığ, Sivas olayları ve ülkeyi derinden sarsan suikastlar. Hepsi aynı elin ürünüydü. Aynı Danıştay, Dörtyol gibi... Bugün dış politikada dik duruş, içeri de demokratikleşmeye yönelik politikalar sergilendiğinde taşeronların saldırganlaşması, eş zamanlı olarak birilerinin harekete geçerek kandan nemalanma çabası gibi...7`den 70´e herkesi yasa boğan saldırıların ardından bazı çevrelerin gelişmeleri değerlendirirken kara propaganda yaparak, hükumeti hedef almaları... Ve AK Partiyi kapatamadık, bölemedik, sarsamadık, alternatifini bulamadık, darbe yapamadık, kaos üretemedik bari terörden nemalanalım anlayışı ile ihanet içinde olanların sahneye koyduğu senaryolar gibi...28 Şubat post modern darbesi derken 27 Nisan bildirisi ve karanlık odalarda hazırlanan `Sarıkız´, `Ayışığı´, `Eldiven´ ve `Balyoz´ planları...Islak imzalı projeler, andıçlanan hayatlar ve kafese alınmak istenen bir ülke...12 Eylül´ü iyi anlamak için önce bugün yaşanan sıralı olayları hatırlamamız gerekiyor."
Kitabında sadece geçmişin o karanlık günlerine atıfta bulunmakla kalmayıp, geçmişi bugünle harmanlayarak, özellikle 2002 sonrasında yaşanan çarpıcı olayları analiz eden Değirmenci, George Santayana´nın, "Geçmişi hatırlayamayanlar; Onu bir kez daha yaşamak zorunda kalırlar!" aforizmasını da hatırlatıyor. Aslan Değirmenci, eserinde, herkesin merak ettiği asıl soruyu sormayı da ihmal etmiyor. "Türkiye, yeni bir 12 Eylül sabahına uyanır mı?"
DARBE MAĞDURLARI GENÇLERİ UYARIYOR
Kitapta yer alan isimlere ait önemli değerlendirmeler şöyle:
Eski Gençlik liderlerinden SODEP Genel Başkanı Hüseyin Ergün: "12 Eylül darbesi, Ergenekon tarafından örgütlenmiş ve uygulanmıştır. Ergenekon´un has bir ürünüdür."
12 Eylül mağduru eski Edirne Ülkü Ocağı Başkanı Sıddık Demir gençleri şöyle uyarıyor: "Karanlık emelleri olanlar tarafından kullanılmamak için bol bol okuyun. Ne kadar bilgi o kadar aydınlık ve özgürlük demektir. Bilge kişilerin kıymetini bilip onların rahle-i tedrisatında hep bir şeyler talep edin."
Özgür-Der Genel Başkanı ve Haksöz dergisi yazarı Rıdvan Kaya: "12 Eylül cuntası, Kemalist doktrin ve uygulamalara uygun olarak ülkede emir komuta hiyerarşisi içinde sıralanan, itaatkar, homojen, sessiz ve tepkisiz bir toplum yapısı oluşturmayı hedeflemiştir."
Demokratik Üniversite Platformu Başkanı Prof. Dr. Tahir Hatipoğlu: "12 Eylül bir Ergenekon operasyonudur. Daha öncesi de vardır. Ergenekon`un sivil kanadı da var. Operasyonlar yıllardır birlikte yapılıyor."
12 Eylül Askeri Savcısı Faik Tarımcıoğlu: "Askeri Vesayet sistemine pekiştirmek, bunu sivil vesayete çevirmek, ipleri hep elde tutmak için darbe yapıldı."
Araştırmacı Yazar Celal Sancar ise, Türkiye'yi 1980 darbesine götüren süreçte sahnelenen kanlı oyunların devlet içindeki güçler marifetiyle gerçekleştirildiğini belirtiyor.
12 Eylül döneminde sol sendikaların ve gençlik hareketlerinin içinde aktif görev alan ve darbenin ardından uzun yıllar cezaevinde yatan Yazar Müslüm Üzülmez: "Maraş, Çorum, Malatya, Sivas olayları `dengenin dengesizleştirilmesi` ve darbe ortamının oluşturulması için gerçekleştirilen operasyonların birer halkalarıdır. Kemalizm hem sağcılara, hem solculara, hem Müslümanlara iyi bir format atmıştır."
19. Dönem Kahramanmaraş Milletvekili Ökkeş Şendiler: "Bizler geçmişte sokakları, okulları ve ülkeyi paylaşamadık. Ancak darbecilerin hücrelerini paylaşmak zorunda kaldık."
Hak-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Mahmut Arslan: "12 Eylül sıradan bir darbe değil, toplumun tüm kesimlerini özellikle de çalışan kesimlerin uzun mücadeleler sonucu elde ettikleri temel kazanımlarını yok eden bir süreçtir."
İnsan Hakları Aktivisti Mehmet Alkış: "Türkiye´de birçok kez yapılan müdahalelerin bu çerçevede oluşan amaçlara hizmet etmek için planlandığı kolayca iddia edilebilir/edilmektedir. Bu çerçevede Türkiye´nin küresel sisteme eklemlenmesi ve neoliberal politikaların uygulanmasına zemin hazırlamak amacıyla 12 Eylül 1980 Darbesi şartlarına itildiği bir sır olmaktan çıkmıştır."
Araştırmacı Yazar Nurettin Değirmenci: "Süleyman Demirel, 12 Eylül´ün gizli aktörü, Türkiye´deki yasa dışı olayların tertipleyicisidir."
Eski Mazlum-Der Genel Başkanı ve Demokratik Anayasa Hareketi üyesi Ayhan Bilgen: "12 Eylül`ün topluma en kötü armağanı 1982 anayasası olmuştur. Bugün hala bedelini ödemek zorunda kaldığımız birçok kriz, o dönemin düzenlemelerinden beslenmiştir."

19 Kasım 2015 Perşembe

Yazar Sıddık Demir ile Röportaj! RÖPORTAJ: AFŞİN HABER MERKEZİ, MEHMET GÖREN...

Yazar Sıddık Demir ile Röportaj!
RÖPORTAJ: AFŞİN HABER MERKEZİ, MEHMET GÖREN...
1959 yılında Afşin’imizin Tanır mahallesinde doğmuşum. Ailem Dağlıca mahallesinden gelerek Tanır’a yerleşmiş. Tanır mahallesi sakinleri nezdinde hep Dağlıcalı olarak biliniriz. Sülalemize Demircilik mesleğinden ötürü ‘Demirciler’ denir, öyle bilinir. Uzun dönem Tanır mahallesinde demircilik mesleği icra eden ailem bu mesleğin revaşda kalkması üzerine önemli bir kısmı Osmaniye’ye göç ederek hayata oradan tutunurlar.
İlk öğretim okulunu Tanır mahallesinde tamamladım. Liseyi yukarıda bahsettiğim zorunlu nedenle Osmaniye Atatürk Lisesinde okudum. Edebiyat bölümü mezunu olmama rağmen o dönemde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı gerek sınıf gerekse branş öğretmeni yetiştiren Eğitim Enstitüsü Fen bölümüne girdim. Merhum şairimiz Hayati Vasfi Taşyürek’in dediği gibi “Kazanın insiyatifine bağlı; bulguru az korsan çorba, orta halli olursa cıvıklama, çok kaçırırsan pilav olur” hükmü ne yazık ki eğitim politikamıza en iyi misal teşkil eder. Girmiş olduğum okulun son sınıfında Eylül ihtilali oldu. Öğrenci liderliği görevi yaptığım için bir müddet ceza evinde zorunlu ikamete mecbur edildim. İyide oldu, bari kendi durumumuzu ve ülke gerçeklerini yeniden sorgulamamıza vesile oldu. Bazı derslerin final imtihanlarına elleri kelepçeli olarak asker refakatinde girerek mezuniyeti hak ettik elhamdülillah.
 İlk görev yerim Kırşehir Lisesi olmuştur. Uzun dönem lise ve dengi okullarda öğretmenliğin yanında Gazi Üniversitesi’ne bağlı Kırşehir Eğitim Yüksekokulunda Kimya Öğretmenliği yaptım. Gazi Üniversitesi Kimya Bölümünde Lisans tamamlama programı neticesinde bu görevi ifa ettim. Bilahare bakanlık değiştirerek Sağlık Bakanlığına geçtim. Sağlık Meslek Liselerinde aynı görevi yapmanın yanında Elmadağ Sağlık Meslek Lisesi müdürlüğü görevini uzun müddet yürüttüm.
Başkentimizde bulunan bir takım kültür mahfillerinde bulundum. Zamanla idarecilik görevimizde oldu. Şairler Yazarlar Derneği, İnsan ve Kültür Derneği, Selçuklu Sosyal Yardımlaşma Derneği gbi kuruluşların yönetim kurulunda veya genel başkan yardımcılıkları yaptım. Üniversite yıllarında da öğrenci liderliği gibi alanlarda tecrübeli olmam sosyal inkişafımıza zemin hazırlamıştır.
Okul müdürlüğü görevi ifa ederken okul adına kültürel bir etkinlik “Yeni Nefes” adını koyduğumuz bir dergi çıkardık. Okulum adına derginin sahibi bendim. İlk sayıdan itibaren kendi yöremin şair ve yazarlarında birilerini dergiye alma ihtiyacı hissettim. Küçüklükten beri Tanır mahallesinde, köy odalarında şiirleri söylenen Derdiçok aklıma geldi. Onun şiirlerinden bazılarını yayımladım.
İlk altı sayıdan itibaren “Yeni Nefes” dergisi idari soruşturma geçirdi ve ben de okul müdürlüğünden alındım. Çok zordu dergicilik. Çıkardığımız bu yayın, bütün ülkedeki okullara dağıtılıyordu. Kendi imkânlarımızla ve esnafın yardımıyla çıkan bu yayın kendi alanında bir ilk olduğu için hasımları oluşması gecikmedi. Mükâfat beklerken cezalandırılmış olduk. Dönemin genel müdürü bağlı bulunduğu yüksek makamlara dergiyi göstererek “Biz genel müdürlük olarak bile böyle bir dergiyi çıkarmamız mümkün değil. Bir okul müdürümüz bunu nasıl yapar, bunun arkasında dış güçler olabilir” gibi hezeyanda bulunur. Netice malum…
Derdiçok’un şiirlerinin orjinallerini bir öğretmenim vasıtası ile Maraş’ta ikamet eden merhum Ali Sait Emirmahmutoğlu’nun hazinesinde aldırdım. Milli Kütüphane’nin “Cönk” denilen dönemin demirbaş kayıtlarına ilavelerin yanında ilçemiz ve çevresinde yaşayan hafızaları güçlü bilge kişilerden de istifade ederek topladığım şiirleri “Afşinli Derdiçok” adıyla yayımladım. Mezarı Tanırda olduğu için Afşinli dedim. Bu kitap şu an Milli Kütüphanelerde ilgilenenlerin hizmetine sunulmuştur.

İlk kitabımız Derdiçok’a ilaveten, ilçemiz Afşin’in efsane şahsiyetlerinden Dirgen Ali’yi romanlaştırdım. Dirgen Ali olayının iç yüzünü belgesel bir yöntemle, çağdaş islam alimi Menzoğlu Ahmet Efendi ile beraber işledim.
Arzum; elim bir faciayla son bulan bir tarihi yeniden yeşertmek yerine kimseyi incitmeden bu olayla beraber evrensel mesajlar vererek bir taraftan birliğimiz, dirliğimiz adına, diğer taraftan da bu olayla beraber yöremizin kültür değerlerini işlemek ve kültürel sınırları genişleterek Afşinimize hizmet etmektir. Dirgen Ali kitabımızda Milli Kütüphaneye girmiştir. Gazeteci Ömer Lütfü Mete ağabeyin aramızda ansızın ayrılması ‘Dirgen Ali’ senaryosunun görsel medyaya aktarımını akabe uğratmıştır.
Fikri ve edebi yazılarımdan oluşan “Gündemden Kesitler” adında bir deneme kitabımız Dirgen Ali romanını takiben çıkmıştır. Bu kitaptaki makalelerimin büyük çoğunluğu Ulusal yayın yapan “Gündüz” isimli gazetede haftada iki gün kendi köşemde yazılan makallelerdir. Yaklaşık bir yıl köşe yazarlığından sonra yazarlık denilen mesleğin birtakım inceliklerini de öğrenmiş oldum.
Afşinli olmanın gururu; Afşin ve civarındaki kültürel kotlarımızı yazılı hale getirerek önce yöre insanımızın, bilahare sınırları aşarak daha geniş kesimlere duyurabilme ülküsü kazandırdı. Bu iştiyakla başka değerlerimize yönelme arzusu hâsıl oldu. Bu duygu, bağlılık duygusu, yetişmiş aydınlarının meyveli ağaca benzemesi, daha ziyade hiçbir şey beklemeden en azından kendini tatmin etme tadı lezzeti tarif edilemez.
Derken Merhum Ali Afşaroğlu hemşerimin “Ashab-ı Kehf” isimli araştırmasına ilaveten Prof. Dr. Faruk Sümer’in bu konuyla ilgili kitabından hareketle Ashab-ı Kehf yiğitlerinin hayatlarını belgesel bir anlamda romanlaştırmaya koyuldum. Ülkemizdeki yerlerin yanı sıra Amman, Şam ziyaretleriyle araştırmamı genişlettim. Malumdur ki İranlılar her biri kırk beş dakikadan oluşan tam on dört adet CD’den oluşan başarılı prodüksiyonu Ürdün’den çekmişler.
Ankara Etimesgut ilçesinde bulunan Papaz Damiel’le de bağlantı kurarak, onların bu olaya bakış açıları konusunda kanaat oluşturdum. Elbette ki ilk ve tek değişmeyen kaynak “KEHF” suresindeki on sekiz ayet mihenk taşımız olmuştur. Derken “En Uzun Gün” adı altında Eshab-ı Kehf romanı ortaya çıkmış oldu. İşte bir kültür adamının kendi doğup bulunduğu yörenin kültürüne bu şekilde hizmeti önemli bir görevdir. En büyük milliyetçilik bence bu alanda yapılan hizmetle olur. Takdir edilir veya edilmez. Dünyalarını değiştirdikleri halde halen bütün haşmetleriyle yaşayan bir Derdiçok, bir Hayati Vasfi Taşyürek, bir Mahzuni Şerif gibi değerler abu hayat suyunu içmiş gibi değiller mi?
Ne yazık ki her gün yurdun değişik yörelerinde Eshab-ı Kehf külliyesine gelen onlarca insanımıza bu zatlarla ilgili tek sayfalık bilgilendirme amacıyla bile istifadelerine sunulan yazılı bir broşür, risale veya kitap orada bulamazsınız. Yerel yöneticilerin ve devlet faktörünün bu işe el atması bu kadar zor mu? Oportünist bir siyaset, Makyavellisi bir mantık, dünyevileşmiş bir Müslüman... Kaht-ı rical eksikliği vesselam deyip geçelim.
Afşin ve civarında yaşanmış olaylardan oluşan on adet hikâyeden ibaret “ŞAHAN” adındaki bir kitabımızla da ilçemiz merkezli anlatımla noktayı koyar mıyız şimdilik bilmiyorum. Afşin’nin Beyceğiz mahallesinde geçen çarpıcı bir aşk hikâyesiyle okuyucular; bir Ferhat-Şirin, bir Telli Senem-Yazıcıoğlu Osman’ı aratmayacak gerçek bir sevda hikâyesini ŞAHAN’dan göreceklerdir. İlçemizin sorumlu yetkilileri sorumluluklarının idrakine vardıkları vakit bu da olur inşallah…
Afşin’li Derdiçok, Dirgen Ali, En Uzun Gün ve Şahan adındaki dört adet çalışmamız tamamen Afşin’imizin değerlerini konu alır. Afşin merkezli bu değerlerin mesajı bütün ülke insanına yöneliktir.
Bu dört adet kitabımız her Afşinlinin kütüphanesine girmese de, bütün okulların kütüphanelerine, bütün yazar çizer öğretmenlerin bilgisine, idrakine, kamu idarecilerinin sosyal ve kültürel etkinliklerine konu olmalıdır. İnsanlarımız bu konuda bilinçlendirilmelidir ki ilçemizin kültürel sınırları fersah fersah genişlesin.
“Ol mailer ki derya içredur da derya yı bilmezler” der Şair Şeyh Galib. Yani Balıklar denizde yaşadıkları halde suyu bilmezler. Ama insan öyle olmamalıdır. Yaşadığı yerin kıymeti, idrak edilirse artar. Değerler manzumesinin gürleşmesi için dünyevileşmede nispeten kurtulmamız gerekir. İnsana metafizik bir takım ürpertilerle bazen öteler görünür ya, erken yaşlarda da bu süreyi kısaltmak için uyarıcılara çok büyük iş düşer.
İşte Ankara’mızın gerçek sahipleri olan başak insanların konu edildiği ve alanında bu evsafta tek olan “Ankara Gönül Erleri” adında kitabımızla Afşin’imizden biraz uzaklaşmış bulundum. Bir Hacı Bayram Veli, bir Ali Semerkandi, bir Ayaşi, bir Taceddin Veli, bir Hüseyin Gazi ile dünün, bir Galip Kuşçuoğlu, bir Arvasi, bir Derman hoca, bir Yardımedici, bir Asım Köksal ve bir İbrahim Ethem ile bugünün sahiplerinin himmetleriyle Başkentimizin tanınmasına da katkı sağlamış bulunmaktayız. Mevla’m devamını nasip etsin.
Evet “Ankara Gönül Erleri” kitabımızdaki ölümsüz insanları tanımadan, Ankara’da onlarca sene ikamet etmişsin neye yarar. Bu şehirde hiç yaşamamışsın demektir. İşte bu anlamda başvurulacak yegâne eserdir “Ankara Gönül Erleri” kitabıdır.
Sekizinci kitabımızda fikri yazılardan oluşmuş olup “Duyarlı Gezintiler” adında çıkmıştır. Elimizde yeni bir roman çalışması bulunmaktadır, İnşallah muvaffak oluruz.
İnsanı robotlardan ayıran özelliklerden en önemlisi hissiyattır. Makineleşmek istiyorum diye şiir yazanlardan dahi kuvvetle bulunan duygusallık, insanı insan yapar. Yazar- çizer, düşünce adamları duygu anlamında bir çağlayan, bir bora ve bir fırtına olabildikleri için yazar- çizer olurlar.
Peygamberimize izafeten söylenen “Gulub-u Şuara Hazinetullah” sözü söylenmek istenilenin bu anlamda en güzel sözdür. Mealen; şairlerin gönülleri, yani duyguları yani hissiyatları derya gibidir, söyledikçe coşar, çoğalır. Mesele “Sadizm” de bir duygudur, bir hissiyat dır ama Rahmani değil. İşkence etmekten, kan akıtmaktan zevk alan duygu. Fransız yazar Alexsandr Sadizm’in seçtiği yol olup adına izafeten bu akıma “Sadizm” denir ki işledikleri tema tamamen şeytani hissiyattır.
İnsan Ahsen-i Takvim üzere yaratılmıştır. Doğuşta kereste, yani odun gibidir. Zamanla olgunlaşır ve belli bir şekle girer. Aldığı eğitim onun kalıbıdır. Fıtrata uygun bir eğitim ile her geçen gün kâmilledir. Olgunluğun ölçüsü yoktur. Okumak en önemli unsurdur. Kişinin kendini yetiştirmesi aydınlık bir dünyanın gidişatına katkı sağlamış olur ki bunun önemli göstergesi yazar, çizer şairlerdir. Şairler daha çok kırsal kesim veya tarım toplumlarının içinde çıkar. Şehirleşmiş toplumlarda evrensel mesajların dili nesir yazılardır. Yani roman, hikâye ve diğer çalışmalar gibi. Özellikle şehir toplumu mimarları yazarlardır. Bir makalenin ortaya çıkması, için onlarca kitap okunur. Okumadan yazılan yazılar eskiler bilir “Asker Mektubu” gibi kıymeti harbiyesi olmayan gayretlerden olur. ”Habibim de ki hiç bilenle bilmeyen bir olur mu ?“ kutlu sözde de açık seçik okumanın bilgiye ulaşmanın fazileti anlatılır. Bu işler öyle durup dururken tıpkı irticalen şiir söyleyen şairlerin durumu gibi olmaz. Aydınlanmak için okumak, gezmek, görmek şarttır. Eğer ortaya bir ürün konmak isteniyorsa öyle üç beş sene değil belki on ve katları zamanda okumak gerekir. Bu vetirenin sonunda, yani taşma noktasındayken yazmaya başlamak, en doğru olanı budur. Yazar, iddiası olan insan demektir. Mesajlarını sunduğu toplumu evirmek istiyorsa onun değerlerine saygılı bir dil, bir üslup kullanmak zorundadır. Özellikle ana sütü gibi ak ve helal olan dilini bozmadan, güzelim Türkçemize zarar vermeden, yaşayan Türkçemizi yaşatmalıdır ki amaç hâsıl olsun. İşte yazar ile okuyucu arasındaki en hassas ilişki budur. Onu jakobence hırpalamak, zorla birtakım Marksis terminolojinin kulu kölesi yapmaya zorlamak, ona en büyük hakarettir. Kutsal olan insandır. Onu aşan hiçbir kutsiyet yoktur. Her düşünen insanın yolu ona çıkmalıdır. Hareket noktası ve bitiş noktası ona varmayanlar yazar-çizer hüviyeti olsa dahi gerçek anlamda yardıma ihtiyacı olan fukaralardandır. İşte iyi bir yazar olmanın kriterlerinden bazılarını kendi zaviyem de ifade etmeye çalıştım. Bendeniz bu kriterler üzere olmayı düstur kabul ederek karınca kaderince irfan hayatımıza katkıda bulunmayı arzuluyorum. İnşallah muvaffak olurum.
Mehmet Gören kardeşimiz bu işin esprisini anlayan bir hemşerimizdir. Kendisi bu yolda istidadı olan biridir. Bana yönelttiği soruların tamamı ve hatta yöneltmedikleri bir takım konularda meramımı sunmuşumdur. Az lafımız çok, yanlış tespitlerimizi de hoş görü zaviyesinde değerlendirerek çalışmasına katkı sağlamak benim için onurdur. Bu fırsatı lütfedip duygularıma tercüman oldukları için de kendisine teşekkür ederim.

18 Kasım 2015 Çarşamba

K MARAŞ Afşin doğumlu; Eğitimci, Araştırmacı-Yazar Sıddık DEMİR

SIDDIK DEMİR
DOĞUMU
1959 Maraş / Afşin doğumlu.
ÖĞRENİMİ
Eğitim Fakültesi mezunu.
GÖREVİ VE YAPTIKLARI
Lise ve dengi okullarda öğretmenlik ve idarecilik yaptı.
Merkezi Ankara' da bulunan bazı sivil toplum örgütlerinde yöneticiliğinin yanında,
Selçuklu Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkan Yardımcısıdır.
EDEBİ YAŞAMI
Birçok gazete ve dergilerde araştırma ve makaleleri yayınlanmıştır.
Birçok telif eserlere imza atmıştır.
ESERLERİ
Afşinli Derdiçok
Gündemden kesitler
Ankara Gönül Erleri
Dirgen Ali
En Uzun Gün
Şahan