12 Aralık 2015 Cumartesi

KARAKOÇ’U ANLAMAK & ÖKKEŞ ŞENDİLLER

KARAKOÇ’U ANLAMAK
“MAZLUMLAR HAKKINI ALMAYIP ELE
GÜNÜ GÜN EDERSEM ZALİMLER İLE
EVDEŞİM ,ÖZ KIZIM,ÖZ OĞLUM BİLE
SUSARSAM HAKKINI HELAL ETMESİN.”
Sadece bu dörtlük bile Abdurrahim Abi’yi anlamak ,hakkında fikir sahibi olmak için yeterli bence.
Biz farklı bir tarafını ele almak istedik; yoLdaşlık ve dostluğunu.Bu tarafını bir iki misalle anlatalım istedik.
O’nu yakından tanımak çok daha anlamlıdır.Esas işin dikkate değer yanı burası .
Şöyleki:Gözümüzde büyüttüğümüz,idol olarak gördüğümüz bir çok önemli kişiyi yakından tanıyınca ideallerimiz yıkılır,”keşke yakından tanımasaydım”diye pişmanlık duyarız.
İşte Abdurrahim Abi bunun tam tersi bir dosttu.Yakından tanıma fırsatı bulan,dostluk kuran,yoldaşlık eden herkes eminim tanışmakta geç kalmış olduğuna kanaat getirmiştir.
Her hareketi candan,yapmacık ve göstermelik hiç bir hareketine şahit olamazsınız.Lügatinde kabris,böbürlenme ve zerrece bencillik olmamıştır.
İşte bundan dolayı O’nunla kurulan dostluk,yoldaşlık ve dava arkadaşlğı bir ömür sürmüştür eminim.
O hürriyet aşığı bir yürekti …İnancın,mücadelenin ve mazlumların bayraktarı… Hakkın susmayan sesi…sevdanın dili..
Günümüzün Karacaoğlanı,Yunusu…Zalime ve kokuşmuş düzene karşı Bolu’da köroğlu.!
Milletin susturulduğu,zulmün kabus olup gökten yağdığı gün mazlumun haykıran ve susturulamaz sesi ..!.
En acımasız yöneticiye,Nemrutça muamele eden iktidar sahiplerine,adaleti rafa kaldırmış iktidar borazanı hakimlere ve bütün zulüm ehline karşı
kalemini Hak’kın ve halkın kılıcı olArak kullandı hep.
Adurrahim Abi’den bahsediyorum.
O’nu anlatmak,O’nun ardından yazı yazmak o kadar zorki. Hele o’nu yakından tanıdıktandan sonra bunun zorluğunu daha iyi anlıyorsunuz.
O’nun sanatını ,şairliğini,şiirlereini işin erbabları anlattı .Çok şeyler söylendi ,yazıldı.Daha çok şey söylenecek yazılacak.
Üniversiteler de hakkında bilimsel tezler hazırlanacak,doktora tezleri verilecek bundan şüphemiz yok. O bir Millete mal olmuş,dünya edebiyatına ölmez eserler bırakmış bir “sevda”şairi…
Gerktiğinde kalemini zalim ve taguti anlayışlara karşı en tesirli silah olarak kullanmaktan imtina etmeyen bir hiciv ustası…
Hayatında inandığı davasından ve inandığı değerlerden zerrece taviz vermeyen… Her zaman, her yerde,herkese karşı doğru bildiğini söyleyen…
Haksız yere kimseyi yermeyen,hak etmeyen kimseyi övmeyen… Yaranma ve hoş görünme endişesi taşımayan bir Anadolu yiğidi…
Millet ve milli değerleri ile arasına hiç mesafe koymadı. Bu yüzden de nefsini tatmin etmeyi ,bencilliği ilke edinip milleti ve dostlarını bile kölelik penceresinde görmeye alışmış,
zihniyetle arası açık yaşadı,arası açık yürüdü ebedi hayata…
Bu yürüşünde göstermelik şov yapanları saymazsak koca bir millet ve insanlık uğurladı O’nu … Gerçek dostlar,samimi sevdalılar vardı muhteşem buluşmada,ender uğurlamada.
Millet davasını,Hak sevdasını ve zalime karşı durmayı dava kabul etmiş olan herkesin O’ndan aldığı bir yürek ateşi vardır.
Ancak şunu ifade etmeden O’nu tam anlatmış olamayız diye düşünüyorum:Eğer O milleten yana,Hakk’ın tarafında ,mazlumun sesi,zalimin karşısında olmasaydı hiç şüphesiz ”nobel” ödüllü bir şair olarak anılırdı.
Gerçi O bunu hiç arzu etmezdi.O’nun en büyük ödülü Millet’in gönlünde kurduğu köşktü bu dünyada.
“Hiç biriniz telaş etmesin boşa
Doyacak gözünüz toprağa,taşa
Beni inancımla koyun baş başa
Topyekun dünyayı size bıraktım”
diryerek ulaştığı Hak dünyada en büyük ödülü alacaktır inşallah.
O hepimize yol gösterci,hedef koyucu bir Ağabey,bir dosttu.Bu manada kaybımız büyük.
Uzun zaman beraber çalışma fırsatımız oldu. Özellikle MÇP ve BBP ‘de her zaman doğruları savundu. Kimseye karşı eğilmedi .
Hep Hak’kı haykırdı,inanmadığı her konuda muhalefetini ortaya koydu. Bu tavırlarından dolayı kimse rahatsız olmadı.
Kırılan ,gücenen,küsen olmuşsa da mutlaka söyleneni anlamayan veya mayasında yalakalık ve kölelik emaresi olanlardan olmuştur.
Bu vesile ile önemli yoldaşlıklarımız ve hatıralarımız oldu.Bunlardan bahsetmek ve yeniden hatırlayarak dostlarımızla paylaşmakta fayda var.
BOLU DAĞI’NDA
Rahmetli dağlara sevdalıydı.Tabiata,ormana ,yeşile ,kuşlara,börtü böceğe aşıktı. Bunu hepiz bilirdik. Şiirlerinde de bunu görmek mümkündür.
Onun için kendisi ile konuşmadan ,Afşin’li Sıddık Demir ve 19.Dönem K.Maraş milletvekili hemşehrimiz Saffet Topaktaş’la görüşüp bir plan yaptık.
Bolu Dağı Kartalya Oteli’nin eteğinde Sarıalan bölgesi var.Muhtşem bir yer.Burada Orman işletmesinin deposu ve tesisleri var.Tesislerde dört aile kalabiliyor.
Ama bölge gerçekten cenneten bir köşe…İlk baharda elvanı çeşit çiçeklerle donanıyor. Özellikle ismini aldığı sarı çiçekler muhteşem bir tablo oluşturuyor.
Bu dağların her mevsimi ayrı bir güzellik.Öyleki çiçek kokusundan insanın başı dönüyor.
Bu bölgeye daha önce bir kaç kere gitmişliğimiz vardı. Bizim maksadımız Abdurrahim Abi’yi burada misafir edip dağları gezdirmek, hoş vakit geçirmesini temin etmekti.
O yıllarda Bolu Orman Bölge Müdürü hemşehrimiz değerli dost Veli Baraklı idi .
Haziran ayında Veli Bey’i aradık ve talebimizi ilettik.”Abdurrahim Ağabey’i misafir edeceğimizi”de söyleyince çok memnun oldu.
Dört gün kalacak şekilde proğramı yaptık ve Abdurrahim Abi’ye ilettik, biraz da emrivaki yaptık doğrusu.Çok hoşuna gitti,sevindi.
Allah var hiç bir mantıklı talebizi geri çevirdiğine şahit olmadık. Dört aile hazırlıklarımızı yaptık.Mudurnu üzeri Sarıalan’a vardık.
Tesisi hazılatmış Veli bey.Yemek falan çıkmadığı için hazırlıklarımızı ona göre yapmıştık.
Baharın havası,tabiatın muhteşem kokusu…Her taraf yeşil,alan sarı…Manzara görmeyi değer…
Abdurrahim Abi bayıldı manzaraya…
Harika bir orman,dev çam ağaçları,kayınlar, elvanı çeşit ağaçlar.Bağlamamız yanımızda,herkes maharetini konuşturarak çeçit ,çeşit çorbalar ,yemekler yapıldı…
Kocaman bir salon,büyük bir ocak .Yaylaclardan.peynir,tereyağı,yoğurt,yumurta,köy ekmeği alındı.Mantar temin edildi.
Kor olmuş ocakta mantar keyfi,doyumsuz bir lezzet.Arkadaşlarla görev bölümü yaptık.
Yemek konusunda hanımlara fazla iş düşmedi.Mesela ben yemek konusunda ciddi maharet sahibiyim.Özellikle çorbalar konusunda söz sahibi olduğumu söyleyebilirim.
Sıddık Hoca’da çok iyi .Abdurahim abi ve Saffet Topaktaş’ı bu işlere dahil etmedik.
Abdurrahim Abi neyse yemek konusunda çok ilgisiz olduğunu Yenge’den öğrendik ve normal karşıladık.
Ancak Saffet Topaktaş’a gelince pek anlaşılmadı .Oysa O’da bizim gibi çocukluğunda itibaren bekar hayatı yaşamış,kendi ihtiyaçlarını kendisi görmüş ,hiç yemek yapamaması çok anlamsızdı.
Belki de bildiği halde “bilmiyorum”diye bize “kazak erkeklik”tasarlamış olabilir.Veya Tembelliğinden böyle bir yol seçmiş olabilir.
Neyse biz öyle kabul ettik ve  vazifemizi zevkle yerine getirdik.
Akşam ocak yakıldı.Haziran ama akşam ateş yanmadan oturmak zor.Akşam Veli Bey ve diğer misafirlerle muhabbet kuruldu.
Türküler,şiirler,memleket havaları gece geç saatlere kadar doyumsuz bir sohbet,hasret giderildi . Abdurrahim Abdurrahim Abi ve misafirler çok memnun oldular.
Orada kaldığımız dört gün hiç misafirsiz kalmadık.Bölgede duyan dostlar eksik olmasınlar bizi hiç yalnız bırakmadılar.Dolu,dolu dört günlük bir tatil…
Her sabah erkenden kalkıp serinlikte yürüyüşümüzü yapıyoruz.İlk gün yürüyüşe başladığımız da Abdurrahim Abi:”Aman ha uşaklar ben fazla yürüyemem,çok uzklaşmayalım.
Gerçi yorgunluk falan kalmadı iki,üç saat uyku yetti…Bu hava ,bu orman,bu tabiat,bu su,tabiki Köroğlu Bolu Beyini imana getirir” diye lafa girdi.
Biz bu arada durmadan yol alıyoruz…Abdurrahim Ağabey dev çamağaçlarını gördükçe:”Aha bu çamın altında.KÖROĞLU,Hoylu ile karşılaştı.
Burada kapıştılar,Ayvaz şu gedikten geldi.Şu çayırda güreş tuttular.Köroğlu bu derede kervan bozdu..”gibi her yere bir rol biçiyordu.Bu arada iki saat yol gitmişiz.
“Yahu siz beni maratoncumu sandınız.Ben sizler gibi delikanlı değilim,yeter dönelim”diye haykırdı…
Hemen, hemen her gün bölgeyi gezmek ve yeni yerler keşfetmekle geçti.Gündüzleri gezi ,piknik…Akşamları misafirlerle muhabbet …Doyumsuz zamanlar…
Günlerin nasıl geçtiğini anlamak mümkün değil.
YAVUZCAN BU PALAVRAYA DEMİREL BİLE YETİŞEMEZ
Bir akşam üzeri hep beraber yürüyüşe çıkmıştık.Tesisin tel örgüsünü çıktık yürüyorduk.Konu ayılar.Bu bölgede çok ayı olduğu söyleniyor.
Yöredeki yaylacı  köylüler ayı muhabbetini çok abartarak anlatıyor.Yürüyüşte muhabbetin konusu ayı olunca herkes bir ayı muhabbeti tutturdu gidiyor.
Bizim küçük Yavuzcan ve Sıddı Demir Hoca’nın oğlu Galipcan önümüzde yürüyorlar.Onlarda ayı muhabbetini pür dikkat dinliyorlar.
Gündüz yaylacıların çocularından da abartılı ayı hikayeleri dinledikler için biraz tedirginler.Bir ara Yavuzcan sesini yükselten Galipcan’a yavaşça :
“Galipcan yavaş konuş ayılar duyacak”diye ikazda bulundu.Baktık ikiside yere yavaş basarak yürüyorlar.Çok alçak sesle konuşuyorlar.Belli ki korkuyorlar.
Geç vakite kadar dolaştık ,yürüdük.Dönüşte tel örgüden tesise girdik kapıyı kapattık.Galipcan ve Yavuzcan’ın yüyüşler değişti,sesleri bir anda yükseldi.
Yavuzca birden Galipcan’ın kolundantuttu ve:”Galipcan sen gördünmü, gündüz baktım ki bir bozayı kapıdan girdi buruya doğru geliyor.
Hemen şu kayayı kaptığım gibi ayıya bir vurdum ki; ayı bağırarak şu tepeyi aştı”…Galipcan “ben görmedim ne zaman oldu”diye şaşırdı”.
Yavuzcan”ha sen o zaman içer girmiştin”diyerek sözü bağladı.Konuşmaları hepimiz dnledik.
Abdurrahim Abi kahkahayı bastı:”Yahu Yavuzcan senin bu palavraya Demierl bile yetişemez billahi.Maşallah bu yaşta bu palavra müthiş .
Bire alçaklar  siz daha şimdi tel örgünün dışında yere basmaya,sisinizi çıkarmaya korkuyordunuz.Tesise girince mi yiğitleştiniz.
Bu nasıl bir palavra?Yahu gösterdiğin taş kamyon kadar. İnsan biraz küçük atar”diye takıldı.
Bu olay üzerine geç saatlere kadar Cela’daki arkadaşlarının palavralarını anlattı.Ama tatlı palavralar.
Daha sonraları Yavuzcan’ı her gördüğü yerde takılırdı:”Nasıl Yavuzcan Palavrayı ilerlettinmi? Yok ne kadar ilerletsen bu Demirel’e yetişemezsin”diye.
Bu geziden kaç şiir kaleme aldı bilmiyorum.Acak çok memnun oldu.Daha sonra bir kurban bayramını burada yaptık bilikte.
Tabiat beyazlara bürünmüştü.Kurbanlar kar altında kesildi. Buranın kışı da ayrı bir güzel.
Bir kere daha dört günlük muhteşem bir tatil yaptık dört aile.Abdurrahim abi her karılaştığımızda bu tatillerden bahsederdi.
İşin doğrusu bir kaç defa daha hazırlandık.Ama hastalığı engel oldu.Hastalığı döneminde  Her ziyaretimizde  takılırdı Rahmetli
“Sen beni ihmal ediyorsun ,Bolu Dağı’na ,Sarıalan’a çıkarsan birşeyciğim kalmaz benim”diye.İçimizde ukte olarak kaldı aslında ,rahatsızlığı müsade etmedi.
Kısmet değilmiş demek ki.İnşallah Allah O’nu Cennetine almıştır.O gönüllerimizde yaşayacak.Dualarımız O’nunla .
Ökkeş ŞENDİLLER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder