KARAKOÇ’U ANLAMAK
“MAZLUMLAR HAKKINI ALMAYIP ELE
GÜNÜ GÜN EDERSEM ZALİMLER İLE
EVDEŞİM ,ÖZ KIZIM,ÖZ OĞLUM BİLE
SUSARSAM HAKKINI HELAL ETMESİN.”
GÜNÜ GÜN EDERSEM ZALİMLER İLE
EVDEŞİM ,ÖZ KIZIM,ÖZ OĞLUM BİLE
SUSARSAM HAKKINI HELAL ETMESİN.”
Sadece bu dörtlük bile Abdurrahim Abi’yi anlamak ,hakkında
fikir sahibi olmak için yeterli bence.
Biz farklı bir tarafını ele almak istedik; yoLdaşlık ve
dostluğunu.Bu tarafını bir iki misalle anlatalım istedik.
O’nu yakından tanımak çok daha anlamlıdır.Esas işin dikkate
değer yanı burası .
Şöyleki:Gözümüzde büyüttüğümüz,idol olarak gördüğümüz bir
çok önemli kişiyi yakından tanıyınca ideallerimiz yıkılır,”keşke yakından
tanımasaydım”diye pişmanlık duyarız.
İşte Abdurrahim Abi bunun tam tersi bir dosttu.Yakından
tanıma fırsatı bulan,dostluk kuran,yoldaşlık eden herkes eminim tanışmakta geç
kalmış olduğuna kanaat getirmiştir.
Her hareketi candan,yapmacık ve göstermelik hiç bir
hareketine şahit olamazsınız.Lügatinde kabris,böbürlenme ve zerrece bencillik
olmamıştır.
İşte bundan dolayı O’nunla kurulan dostluk,yoldaşlık ve dava
arkadaşlğı bir ömür sürmüştür eminim.
O hürriyet aşığı bir yürekti …İnancın,mücadelenin ve mazlumların bayraktarı… Hakkın susmayan sesi…sevdanın dili..
O hürriyet aşığı bir yürekti …İnancın,mücadelenin ve mazlumların bayraktarı… Hakkın susmayan sesi…sevdanın dili..
Günümüzün Karacaoğlanı,Yunusu…Zalime ve kokuşmuş düzene
karşı Bolu’da köroğlu.!
Milletin susturulduğu,zulmün kabus olup gökten yağdığı gün
mazlumun haykıran ve susturulamaz sesi ..!.
En acımasız yöneticiye,Nemrutça muamele eden iktidar
sahiplerine,adaleti rafa kaldırmış iktidar borazanı hakimlere ve bütün zulüm
ehline karşı
kalemini Hak’kın ve halkın kılıcı olArak kullandı hep.
Adurrahim Abi’den bahsediyorum.
O’nu anlatmak,O’nun ardından yazı yazmak o kadar zorki. Hele
o’nu yakından tanıdıktandan sonra bunun zorluğunu daha iyi anlıyorsunuz.
O’nun sanatını ,şairliğini,şiirlereini işin erbabları
anlattı .Çok şeyler söylendi ,yazıldı.Daha çok şey söylenecek yazılacak.
Üniversiteler de hakkında bilimsel tezler
hazırlanacak,doktora tezleri verilecek bundan şüphemiz yok. O bir Millete
mal olmuş,dünya edebiyatına ölmez eserler bırakmış bir “sevda”şairi…
Gerktiğinde kalemini zalim ve taguti anlayışlara karşı en tesirli
silah olarak kullanmaktan imtina etmeyen bir hiciv ustası…
Hayatında inandığı davasından ve inandığı değerlerden
zerrece taviz vermeyen… Her zaman, her yerde,herkese karşı doğru bildiğini
söyleyen…
Haksız yere kimseyi yermeyen,hak etmeyen kimseyi övmeyen…
Yaranma ve hoş görünme endişesi taşımayan bir Anadolu yiğidi…
Millet ve milli değerleri ile arasına hiç mesafe koymadı. Bu
yüzden de nefsini tatmin etmeyi ,bencilliği ilke edinip milleti ve dostlarını
bile kölelik penceresinde görmeye alışmış,
zihniyetle arası açık yaşadı,arası açık yürüdü ebedi hayata…
Bu yürüşünde göstermelik şov yapanları saymazsak koca bir
millet ve insanlık uğurladı O’nu … Gerçek dostlar,samimi sevdalılar vardı
muhteşem buluşmada,ender uğurlamada.
Millet davasını,Hak sevdasını ve zalime karşı durmayı dava
kabul etmiş olan herkesin O’ndan aldığı bir yürek ateşi vardır.
Ancak şunu ifade etmeden O’nu tam anlatmış olamayız diye
düşünüyorum:Eğer O milleten yana,Hakk’ın tarafında ,mazlumun
sesi,zalimin karşısında olmasaydı hiç şüphesiz ”nobel” ödüllü bir şair
olarak anılırdı.
Gerçi O bunu hiç arzu etmezdi.O’nun en büyük ödülü Millet’in
gönlünde kurduğu köşktü bu dünyada.
“Hiç biriniz telaş etmesin boşa
Doyacak gözünüz toprağa,taşa
Beni inancımla koyun baş başa
Topyekun dünyayı size bıraktım”
diryerek ulaştığı Hak dünyada en büyük ödülü alacaktır
inşallah.
O hepimize yol gösterci,hedef koyucu bir Ağabey,bir
dosttu.Bu manada kaybımız büyük.
Uzun zaman beraber çalışma fırsatımız oldu. Özellikle MÇP ve
BBP ‘de her zaman doğruları savundu. Kimseye karşı eğilmedi .
Hep Hak’kı haykırdı,inanmadığı her konuda muhalefetini
ortaya koydu. Bu tavırlarından dolayı kimse rahatsız olmadı.
Kırılan ,gücenen,küsen olmuşsa da mutlaka söyleneni
anlamayan veya mayasında yalakalık ve kölelik emaresi olanlardan olmuştur.
Bu vesile ile önemli yoldaşlıklarımız ve hatıralarımız
oldu.Bunlardan bahsetmek ve yeniden hatırlayarak dostlarımızla paylaşmakta
fayda var.
BOLU DAĞI’NDA
Rahmetli dağlara sevdalıydı.Tabiata,ormana ,yeşile
,kuşlara,börtü böceğe aşıktı. Bunu hepiz bilirdik. Şiirlerinde de bunu görmek
mümkündür.
Onun için kendisi ile konuşmadan ,Afşin’li Sıddık Demir ve
19.Dönem K.Maraş milletvekili hemşehrimiz Saffet Topaktaş’la görüşüp bir plan
yaptık.
Bolu Dağı Kartalya Oteli’nin eteğinde Sarıalan bölgesi
var.Muhtşem bir yer.Burada Orman işletmesinin deposu ve tesisleri
var.Tesislerde dört aile kalabiliyor.
Ama bölge gerçekten cenneten bir köşe…İlk baharda elvanı
çeşit çiçeklerle donanıyor. Özellikle ismini aldığı sarı çiçekler muhteşem bir
tablo oluşturuyor.
Bu dağların her mevsimi ayrı bir güzellik.Öyleki çiçek
kokusundan insanın başı dönüyor.
Bu bölgeye daha önce bir kaç kere gitmişliğimiz vardı. Bizim
maksadımız Abdurrahim Abi’yi burada misafir edip dağları gezdirmek, hoş vakit
geçirmesini temin etmekti.
O yıllarda Bolu Orman Bölge Müdürü hemşehrimiz değerli dost
Veli Baraklı idi .
Haziran ayında Veli Bey’i aradık ve talebimizi
ilettik.”Abdurrahim Ağabey’i misafir edeceğimizi”de söyleyince çok memnun oldu.
Dört gün kalacak şekilde proğramı yaptık ve Abdurrahim Abi’ye
ilettik, biraz da emrivaki yaptık doğrusu.Çok hoşuna gitti,sevindi.
Allah var hiç bir mantıklı talebizi geri çevirdiğine şahit
olmadık. Dört aile hazırlıklarımızı yaptık.Mudurnu üzeri Sarıalan’a vardık.
Tesisi hazılatmış Veli bey.Yemek falan çıkmadığı
için hazırlıklarımızı ona göre yapmıştık.
Baharın havası,tabiatın muhteşem kokusu…Her taraf yeşil,alan sarı…Manzara görmeyi değer…
Baharın havası,tabiatın muhteşem kokusu…Her taraf yeşil,alan sarı…Manzara görmeyi değer…
Abdurrahim Abi bayıldı manzaraya…
Harika bir orman,dev çam ağaçları,kayınlar, elvanı çeşit ağaçlar.Bağlamamız yanımızda,herkes maharetini konuşturarak çeçit ,çeşit çorbalar ,yemekler yapıldı…
Kocaman bir salon,büyük bir ocak .Yaylaclardan.peynir,tereyağı,yoğurt,yumurta,köy ekmeği alındı.Mantar temin edildi.
Harika bir orman,dev çam ağaçları,kayınlar, elvanı çeşit ağaçlar.Bağlamamız yanımızda,herkes maharetini konuşturarak çeçit ,çeşit çorbalar ,yemekler yapıldı…
Kocaman bir salon,büyük bir ocak .Yaylaclardan.peynir,tereyağı,yoğurt,yumurta,köy ekmeği alındı.Mantar temin edildi.
Kor olmuş ocakta mantar keyfi,doyumsuz bir
lezzet.Arkadaşlarla görev bölümü yaptık.
Yemek konusunda hanımlara fazla iş düşmedi.Mesela ben yemek
konusunda ciddi maharet sahibiyim.Özellikle çorbalar konusunda söz sahibi
olduğumu söyleyebilirim.
Sıddık Hoca’da çok iyi .Abdurahim abi ve Saffet Topaktaş’ı
bu işlere dahil etmedik.
Abdurrahim Abi neyse yemek konusunda çok ilgisiz olduğunu
Yenge’den öğrendik ve normal karşıladık.
Ancak Saffet Topaktaş’a gelince pek anlaşılmadı .Oysa O’da
bizim gibi çocukluğunda itibaren bekar hayatı yaşamış,kendi ihtiyaçlarını
kendisi görmüş ,hiç yemek yapamaması çok anlamsızdı.
Belki de bildiği halde “bilmiyorum”diye bize “kazak
erkeklik”tasarlamış olabilir.Veya Tembelliğinden böyle bir yol seçmiş olabilir.
Neyse biz öyle kabul ettik ve vazifemizi zevkle yerine
getirdik.
Akşam ocak yakıldı.Haziran ama akşam ateş yanmadan oturmak zor.Akşam Veli Bey ve diğer misafirlerle muhabbet kuruldu.
Akşam ocak yakıldı.Haziran ama akşam ateş yanmadan oturmak zor.Akşam Veli Bey ve diğer misafirlerle muhabbet kuruldu.
Türküler,şiirler,memleket havaları gece geç saatlere kadar
doyumsuz bir sohbet,hasret giderildi . Abdurrahim Abdurrahim Abi ve
misafirler çok memnun oldular.
Orada kaldığımız dört gün hiç misafirsiz kalmadık.Bölgede
duyan dostlar eksik olmasınlar bizi hiç yalnız bırakmadılar.Dolu,dolu dört
günlük bir tatil…
Her sabah erkenden kalkıp serinlikte yürüyüşümüzü
yapıyoruz.İlk gün yürüyüşe başladığımız da Abdurrahim Abi:”Aman ha uşaklar
ben fazla yürüyemem,çok uzklaşmayalım.
Gerçi yorgunluk falan kalmadı iki,üç saat uyku yetti…Bu hava
,bu orman,bu tabiat,bu su,tabiki Köroğlu Bolu Beyini imana getirir” diye lafa
girdi.
Biz bu arada durmadan yol alıyoruz…Abdurrahim Ağabey dev
çamağaçlarını gördükçe:”Aha bu çamın altında.KÖROĞLU,Hoylu ile karşılaştı.
Burada kapıştılar,Ayvaz şu gedikten geldi.Şu çayırda güreş
tuttular.Köroğlu bu derede kervan bozdu..”gibi her yere bir rol biçiyordu.Bu arada
iki saat yol gitmişiz.
“Yahu siz beni maratoncumu sandınız.Ben sizler gibi
delikanlı değilim,yeter dönelim”diye haykırdı…
Hemen, hemen her gün bölgeyi gezmek ve yeni yerler
keşfetmekle geçti.Gündüzleri gezi ,piknik…Akşamları misafirlerle muhabbet …Doyumsuz
zamanlar…
Günlerin nasıl geçtiğini anlamak mümkün değil.
YAVUZCAN BU PALAVRAYA DEMİREL BİLE YETİŞEMEZ
Bir akşam üzeri hep beraber yürüyüşe çıkmıştık.Tesisin tel
örgüsünü çıktık yürüyorduk.Konu ayılar.Bu bölgede çok ayı olduğu söyleniyor.
Yöredeki yaylacı köylüler ayı muhabbetini çok
abartarak anlatıyor.Yürüyüşte muhabbetin konusu ayı olunca herkes bir ayı
muhabbeti tutturdu gidiyor.
Bizim küçük Yavuzcan ve Sıddı Demir Hoca’nın oğlu Galipcan
önümüzde yürüyorlar.Onlarda ayı muhabbetini pür dikkat dinliyorlar.
Gündüz yaylacıların çocularından da abartılı ayı hikayeleri
dinledikler için biraz tedirginler.Bir ara Yavuzcan sesini yükselten Galipcan’a
yavaşça :
“Galipcan yavaş konuş ayılar duyacak”diye ikazda
bulundu.Baktık ikiside yere yavaş basarak yürüyorlar.Çok alçak sesle
konuşuyorlar.Belli ki korkuyorlar.
Geç vakite kadar dolaştık ,yürüdük.Dönüşte tel örgüden
tesise girdik kapıyı kapattık.Galipcan ve Yavuzcan’ın yüyüşler değişti,sesleri
bir anda yükseldi.
Yavuzca birden Galipcan’ın kolundantuttu ve:”Galipcan sen
gördünmü, gündüz baktım ki bir bozayı kapıdan girdi buruya doğru geliyor.
Hemen şu kayayı kaptığım gibi ayıya bir vurdum ki; ayı
bağırarak şu tepeyi aştı”…Galipcan “ben görmedim ne zaman oldu”diye şaşırdı”.
Yavuzcan”ha sen o zaman içer girmiştin”diyerek sözü
bağladı.Konuşmaları hepimiz dnledik.
Abdurrahim Abi kahkahayı bastı:”Yahu Yavuzcan senin bu
palavraya Demierl bile yetişemez billahi.Maşallah bu yaşta bu palavra müthiş .
Bire alçaklar siz daha şimdi tel örgünün dışında yere
basmaya,sisinizi çıkarmaya korkuyordunuz.Tesise girince mi yiğitleştiniz.
Bu nasıl bir palavra?Yahu gösterdiğin taş kamyon kadar.
İnsan biraz küçük atar”diye takıldı.
Bu olay üzerine geç saatlere kadar Cela’daki arkadaşlarının
palavralarını anlattı.Ama tatlı palavralar.
Daha sonraları Yavuzcan’ı her gördüğü yerde takılırdı:”Nasıl
Yavuzcan Palavrayı ilerlettinmi? Yok ne kadar ilerletsen bu Demirel’e
yetişemezsin”diye.
Bu geziden kaç şiir kaleme aldı bilmiyorum.Acak çok memnun
oldu.Daha sonra bir kurban bayramını burada yaptık bilikte.
Tabiat beyazlara bürünmüştü.Kurbanlar kar altında kesildi.
Buranın kışı da ayrı bir güzel.
Bir kere daha dört günlük muhteşem bir tatil yaptık dört
aile.Abdurrahim abi her karılaştığımızda bu tatillerden bahsederdi.
İşin doğrusu bir kaç defa daha hazırlandık.Ama
hastalığı engel oldu.Hastalığı döneminde Her ziyaretimizde
takılırdı Rahmetli
“Sen beni ihmal ediyorsun ,Bolu Dağı’na ,Sarıalan’a çıkarsan
birşeyciğim kalmaz benim”diye.İçimizde ukte olarak kaldı aslında ,rahatsızlığı
müsade etmedi.
Kısmet değilmiş demek ki.İnşallah Allah O’nu Cennetine
almıştır.O gönüllerimizde yaşayacak.Dualarımız O’nunla .
Ökkeş ŞENDİLLER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder